Aramıza Hoşgeldiniz!

Biyoloji Gazetesi' nden merhaba!

Uzun soluklu çalışmanın birikimini, siz değerli takipçilerimize sunmak adına; bu blogu kurmayı bir borç bildik. Umarız ki bu blog, biyoloji bilimine gönül vermiş ve biyoloji bilimini bir hayat tarzı olarak benimsemiş herkese faydalı olur.

Uçsuz bucaksız, engin bir okyanus olan biyoloji biliminde iğne ucu kadar denilebilecek bilgi, belge ve döküman birikimimizi sunmaya gayret edeceğiz.

Hep birlikte, bilimin ışığında çok daha aydınlık yarınlara yelken açmak dileğiyle...

Menü

10 Eylül 2011 Cumartesi

Omega-3' ün Multiple Sclerosis (MS) Tedavisindeki Rolü


Multiple Skleroz (MS), oldukça yıkıcı bir tablo ile seyreden ve kimi durumlarda ölümcül de olabilen bir hastalıktır. Semptomlar genellikle 20-40 yaşları arasında gelişir ve kadınlarda erkeklere göre 2-3 kat daha fazla görülür. Her 700 Amerikalı’ dan birinin MS hastalığından muzdarip olduğu tahmin edilmektedir ve Türkiye’ de ise yaklaşık 40 bin MS hastası bulunmaktadır.
MS hastalığının en sık görülen belirtileri, bir tarafta veya bir veya birden çok ekstremitede kuvvetsizlik, uyuşukluk gibi kuvvet kaybı veya duyu bozukluğu, bir gözde ağrılı görme kaybı veya bulanık görme, çift görme, yürüyüş bozukluğu (yalpalayarak yürüme), konuşma bozukluğu, dengesizlik, idrar yapmada zorluk veya idrar kaçırma, cinsel fonksiyon bozuklukları ve yorgunluktur.
MS gizemli bir hastalıktır, her ne kadar son on yıldaki klinik radyolojik , immünolojik ve patolojik çalışmalardaki gelişmeler neticesinde hastalık daha iyi tanınmış olsa da etiyolojisine ilişkin yaklaşımlar hala kesinlik kazanmamıştır. MS hastalığına neden olduğu ileri sürülen en hakim inanç miyelin kılıf hasarına işaret etmektedir.
Miyelin kılıf sinir hücresinde (nöronlarda) bulunur ve nöronun çevresini bir yağ tabakası gibi sararak uyarıların daha hızlı bir biçimde iletilmesini sağlar. MS bu kılıfı yıkıma uğratır, parçalanan miyelinin yerini sert bir doku alır ve buna skleroz denir ve bu sklerozlar plaklar halinde oluşur. Bu sert plakların oluşması sonucu hücreler arasındaki uyarıların iletimi sırasında aksaklıklar oluşmaya başlar ve yukarıda belirtilerini sıraladığımız MS tablosu ile karşılaşılır.
Omega-3 ve Multipl Skleroz
Omega-3 yağ asitleri iki bileşik içerir, bunlar; eikosopentoenoik asit (EPA) ve dokosaheksaenoik asit (DHA) ’dir. Bu iki bileşik matriks metalloproteinaz-9 (MMP-9) olarak bilinen önemli kan proteinleri üzerine etki eder.
Matriks metalloproteinaz (MMP) ailesi, ekstrasellüler proteinazların önemli bir üyesidir. En önemli görevleri ekstrasellüler matriksin (ECM) yıkımıdır. Birçok fizyolojik ve patolojik olayda rol oynadıkları tespit edilmiştir. MMP-9 ise jelatin ve kollajen gibi temel membran komponentlerini sindirir.
Daha önce yapılmış çeşitli araştırmalarda MS hastalığı ile artmış MMP-9 düzeyleri arasında korelasyon olduğu sonucunu bildirilmiştir.
Omega-3’ ün MS hastalarındaki MMP-9 düzeyi üzerine etkisini araştıran bir çalışmada omega-3 yağ asitlerini içeren balık yağı tabletinin alımının, hastaların MMP-9 seviyelerinin düşmesini ve EPA ile DHA seviyelerinin yükselmesini sağladığı gösterilmiştir.
Bu çalışmada, MS hastalarına günde 9.6 gram balık yağı verilmiş ve çalışma 10 MS hastası ile yürütülmüştür. Ayrıca sağlıklı deneklerin bağışıklık hücreleri de EPA ve DHA’nın MMP-9 üzerine etkisini karşılaştırabilmek amacıyla değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçları MS hastalarının bağışıklık hücrelerinden salgılanan MMP-9 düzeylerinde %58 azalma olduğunu göstermiştir.
Bu sonuç balık yağı takviyelerinin alınmaya başlanmasından 3 ay sonra görülmüştür ve aynı zamanda yapılan ölçümler sonucunda kırmızı kan hücrelerinin membranındaki EPA ve DHA düzeylerinde belirgin bir artış gözlenmiştir.
Tüm bu sonuçlar göstermektedir ki Omega-3 yağ asitleri MS hastalarında immün modülatör olarak işlev görmektedir ve bu özelliği nedeniyle MS hastaları için büyük faydası olacaktır.

Kaynaklar:
Shinto L., Marracci G., Baldauf-Wagner S., Strehlow A., Yadav V., Stuber L., Bourdette D.
Omega-3 fatty acid supplementation decreases matrix metalloproteinase-9 production in relapsing-remitting multiple sclerosis (2009). Prostaglandins Leukotrienes and Essential Fatty Acids, 80 (2-3), pp. 131-136.
Sastre-Garriga J., Comabella M., Brieva L., Rovira A., Tintore M., Montalban X.
Decreased MMP-9 production in primary progressive multiple sclerosis patients
(2004). Multiple Sclerosis, 10 (4), pp. 376-380.

Bu yazı, http://www.norobilim.com/?p=746 adresinde yayımlanmış ve Psikolog Melis Demircioğlu tarafından kaleme alınmıştır.


9 Eylül 2011 Cuma

Kromozom Anomalileri (Bozuklukları)


Kromozom anomalisi; kromozomlarda çeşitli iç (genetik nedenler; kalıtsal miras, ayrılmama vb.) ve dış (mutajen, genotoksik maddeler) etkenler ile meydana gelebilen ve canlılarda genellikle ("genellikle" denmesinin sebebi, bazı anomalilerin farkedilen herhangi bir bozukluğa sebep olmamasıdır.) olumsuz sonuçlara yol açan kalıtsal değişikliklerdir.

Yukarıdaki animasyon, kromozomlarda meydana gelebilecek anomalilere (bozukluklara) dair görselleştirilmiş bir materyaldir. Animasyonun dili Türkçe olup, sade ve herkesin anlayabileceği bir üsluba sahiptir.

Son Kullanma Tarihi, "Tarih" Olacak!

Bilimcilerin keşfettiği yeni bakteri, besinlerin on yıllarca bozulmadan kalmasını sağlayabilir.

Bilim adamları; et, tavuk, balık, yumurta gibi besinlerin bile onlarca yıl bozulmadan kalmasını sağlayacak bir koruyucu madde keşfetti.

İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre; Minnesota Üniversitesi bilim adamlarının buldukları koruyucu madde "Bisin"; Salmonella, E. coli ve Listeria gibi bakterileri öldürüyor.

Uzmanlar; teorik olarak bu madde sayesinde artık gıdaların buzdolabına konulmasına bile gerek kalmayacağını, hava almayan bir ambalajın yeterli olacağını belirtti.

Uzmanlar, zaten insanlarda bağırsakta mevcut bir bakteri olan "Bisin"in gıda maddelerinde kullanılabilmesi için ayrıca farmakolojik deneylere ihtiyaç bulunmadığını kaydetti.

DNA' nın, 3' ve 5' Uçları Arasındaki Fark Nedir?

DNA' nın 3' ve 5' uçları arasındaki fark nedir?

DNA ipliğinin omurgası, şeker ve fosfat artıklarından oluşur. DNA' da bulunan şeker, 2-deoksiribozdur (pentoz). Bitişik iki şekerden birinin 3 numaralı karbonu ile öbürünün 5 numaralı karbon atomu arasındaki fosfat grubu, bir fosfodiester bağı oluşturarak şekerleri birbirine bağlar.

Fosfodiester bağının asimetrik olması nedeniyle, DNA ipliğinin bir yönü vardır. Çifte sarmalda bir iplikteki nükleotitlerin birbirine bağlanma yönü, öbür ipliktekilerin yönünün tersidir. DNA ipliklerinin bu düzenine, antiparalel denir. 

DNA ipliklerin asimetrik olan uçları 5' ve 3' olarak adlandırılır. 5' uç bir fosfat grubu, 3' uç ise bir hidroksil grubu taşır.

8 Eylül 2011 Perşembe

Sigara içmek, DNA' yı 15 dakika içinde etkileyebiliyor!


İşte sigarayı bırakmak için bir başka neden:

Düzenli içicilerin vücudunda, sigarayı içlerine çektikten sadece dakikalar sonra; kanserle bağlantılı genetik hasara sebep olan kimyasallar üretilmeye başlanıyor.

Tütün dumanının içindeki polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH), akciğer kanserinin temel zanlılarından biri. PAH, vücutta DNA’ yla etkileşen metabolitler oluşturarak, tümör oluşumuna sebep olabilecek mutasyonları meydana getiriyor.

Minneapolis’ teki Minnesota Üniversitesi’nden Stephen Hecht ve meslektaşlarının, düzenli sigara kullanıcısı on iki gönüllü ile yürüttüğü deney; yapısına, kanserojen olmayan fakat PAH gibi DNA’ ya bağlanabilen fenantren eklenmiş sigaralar ile gerçekleştirilmiş.

Gönüllülerden; sigara içmeden önce, sigara içerken ve sigara içtikten sonra alınan kan örneklerinde fenantren metabolitlerinin konsantrasyonunu ölçen Hecht ve ekibi, bu metabolitlerin vücutta ne kadar hızlı oluştuğu sorusuna yanıt arıyor.

Bulunan sonuçlara göre metabolit konsantrasyonu, ilk nefesten yaklaşık 15-30 dakika sonrasında zirve yapıyor. Bu sonuç, sigaranın; dakikalar içerisinde genleri etkilemeye başlayabileceğini işaret etmekte.

Kaynak: New Scientist